Kenarda Yaşam

Last Sipahi isimli şahsın deli ama bir o kadar da enteresan beyninden dökülenler. Paylaşmak güzeldir, özellikle ucunda ölüm varsa.


Epeydir aklımdaydı ama istediğim modeli bulamıyordum. 3G destekli, rahatça internete girebileceğim, dokunmatik ekranlı ve rahatça taşıyabileceğim bir telefon arıyordum. Samsung çözümü bana sundu. Aslında niyetim ilk olarak Iphone almaktı fakat telefon gerçekten büyük ve pahalı. Apple'ın diğer ürünlerinde de olduğu gibi yarı fiyatına çok daha kaliteli muaddillerini bulabiliyoruz. Tabi bu telefonda iphone'daki gibi uygulamalar yada özellikler yok, olmasını da beklemiyordum fakat en azından bu telefona özel bir şeyler yapılmış olması gerekirdi. Malesef yok...

Samsung bu telefonda 3G, kayar kapaklı klavye, kamera, dokunmatik ekran gibi özellikleri uygun fiyata bir araya getirmiş. Epey inceledim ve sonunda almaya karar verdim. Telefon epey yeni, piyasada bu yüzden pek fazla aksesuarı bulunmuyor. Diğer Samsung modellerine göre biraz daha kalın, klavyenin bunda payı büyük tabiki. Dokunmatik ekranlı ve orta halli bir kamerası var.

Aslında benim ihtiyacım olan herşeye fazlasıyla sahip bir telefon. Hepsiburada.com 'dan575 TL'ye aldım ve 3 haftadır kullanıyorum. Başıma gelen bir kaç olay dışında bir sıkıntısı olmadı. Ama o olaylar da yani yenilir yutulur cinsten değil...

Telefonun alarmı çok kritik bir kaç zamanda 'nedense' çalmadı. Kurulmuş olmasına rağmen, ekranında alarm işareti olmasına rağmen çalmadı! Farklı bir model Samsung telefonda (f480i) kurulmuştu o gün, o da çalmadı! Sanırım benim bilmediğim bir ayarı var bu aletin.

Telefonun enteresan özellikleri de var. Mesela sahte çağrı yaptırabiliyorsunuz. Hatta bir ses kaydedip onu dinletip, sanki karşıda birisi sizi arıyormuş ve konuşuyormuş gibi yapabiliyorsunuz. Sıkıcı ortamlardan kaçmak için ideal :) Telefonun hareket algılayıcı sensörleri ile telefonu kaldırıp ters çevirdiğinizde sessiz moda geçiyor. Tuş kilidini açmak için ekrana istediğiniz bir harfi çiziyorsunuz ve kilit açılır. Ben tek el ile C çiziyorum mesela.

Telefonun artıları
-Ufak ve rahat taşınabiliyor.
-Klavyesi çok güzel, mesaj, e-mail, internet kullanırken inanılmaz rahatlık sağlıyor.
-GPS'i var ve güzel çalışıyor.
-Kamerası karanlıkta iyi çekiyor.
-Dokunmatik ekranın performansı çok iyi.
-Fiyatı uygun.
-Bi dünya widget ve uygulama ile geliyor (müzik tanıma, resim düzenleme, vs.)
-Ofis dokümanlarını görüntüleyebiliyor, internetle üzerinden bunlara bakabiliyor.
-Email alıp göndermek çok rahat.
-Beraberinde fazladan 2 tane arka kapak geliyor.

Telefonun eksileri
-Piyasada fazla uygulama yok, java uygulamalarına mahkumuz.
-Oyunları deneme sürümleri.
-Kamerada flaş yok.
-Şarjı 3 gün dayanıyor.
-Browserı dandik, opera kurmak çözüm.
-Google map'i 3g ile çalıştıramadım, herkes bundan şikayetçi, wifi ile çalışıyor sorunsuz ama.
-Ses kalitesi biraz düşük gibi geldi bana, boğuk geliyor ses.
-Kies isimli program ile bilgisayara bağlanabiliyor ama senkronizasyon falan hak getire, yapamadım hiçbir şey.
-Beraberinde hafıza kartı gelmiyor.

Son söz olarak seyahat eden birisi olarak bu telefon koşturan fakir adamın iphone'u olarak alınabilir diyorum :) Her türlü özelliği var, fiyatı çok uygun ve oldukça havalı duruyor. Kırmızı klavyeli olan modelini tavsiye ederim.

Başbakan bu sözü sarf ettiğinde muhalifleri neredeyse bayram edeceklerdi. Öylesine kalabalık bir ortamda kendisini tahrik edici bir söze böyle bir ulu orta sert cevap vermesi başbakan için büyük bir tavizdi.

Hatırlıyorum da 2002 seçimleri öncesinde televizyonda kendisine soru soranlara başkan nasıl da sabırlı cevaplar vermişti. Öyle ki artık 2 saat boyunca damarına basılan bir insandan çok zen ile aydınlanmış bir insan görüntüsü vardı. EE yıllar geçti, iktidar ve yaşadıkları sinirlerini yıpratmış olacak ki artık birden parlar bir insan görüntüsüne büründü başbakan. İşini bilenler de bu zaafını bildikleri için bundan ulu orta faydalanıyorlar.

Askerliğin yan gelip yatma geri olup olmamasını bir kenara bırakırsak başbakan bu sözü söylediğinde adeta insanlar yerde yere vurdular onu. Ne şehitlere saygısızlığı bıraktılar, ne orduya sevgisizliğini. İnsanlar resmen linç edeceklerdi bu söz yüzünden.

Gel gelelim askeri mahkemenin 2008 yılındaki Dağlıca Baskını sonucunda kaçırılan askerlerimiz için verdiği karara. Kararın tam metni internette var, buraya yazmayacağım fakat söylenenler başbakanın söyledikleri ile aynı şeyler. Özetle neden ölmediniz de teslim oldunuz dedi mahkeme, orada insanalr yararlı yaralı savaştı, ölenler oldu, siz neden teslim oldunuz? İnsani değerler ön plana çıkartılarak savaşılmaz dedi mahkeme.

Şimdi o günlerde başbakanı topa tutanlar bu kararı alkışladılar... Bazı şeyleri bir cümlede anlatmak insanlara zor geliyor sanırım. Acı gerçeği yavaş yavaş, önce çiğneyip, yumuşatıp söylemek lazım bazı insanlara sanırım. Muhakkak ki bir şeyler yanlış burada.



Şahsi kanatim : Asker denilen şahsın iki temel işlevi vardır. Ölmek ve öldürmek. Bundan kelli asker dediğimiz şahsın yaptıkları ve görevlerinin hiçbir insani değer ile açıklanması mümkün değildir. Bir general harita başında binlerce insanın öleceğini bile bile taaruz emrini verirken de aynı duygular içindedir. Aman askerimiz ölmesin, aman şehitler gelmesin mantığı ile devam edersek olacaklar : 1. Ordumuz savaşmayı unutacak, 2. dağı, ovayı eşkıya basacak, 3. Askerlik mantığı ortadan kalkacak.

Tabiki insan hayatı değerli, tabi ki insan ölmesin fakat burada bir ordu varsa ve bu orduda askerler varsa e birilerinin de ölecek, asker ölmek için var. 1 milyon kişilik bir orduda sadece eceliyle ölenler bile günde yüzleri buluyor. Özellikle bizimki gibi sadece 60.000 askeri özel bir kuvvet altında toplayan bir orduda (özel kuvvetler değil, özel bir kuvvet, nedir bu, tabiki ordu evlerinde hizmet eri) birilerinin ölmesi, şehit olması gayet doğal.

İnsan hayatı mukaddes sayılarak askerlik yapılamıyor malesef.

Müslümana Gavur Eziyeti

Ülkemiz gerçekten bazı konularda çok ileri görünmesine rağmen resmen taş devrini yaşıyor. Mesela bir tarafta milyon dolarlık tıbbi cihazlar, olmadık medikal teknolojiler kullanılıyor, ama bir yanda da hastanede insana yaşatılan sıra, muamele çileleri bitmiyor.

Malesef yargı da bu işten epey nasbini almış. Eski Cumhurbaşkanı zamanında atanan insanlar tarafından adeta kadrolaştırılan, statüko cenneti haline gelen yüksek yargı sonucunda böyle garip ve anlamsız kararla alınıyor ve ceremesini biz vatandaşlar olarak çekiyoruz.

Bir belediye kendi elindeki otobüslerin sefer fiyatını belirleyemiyorsa bunu kim yapmalı ? Hakimler ve yüksek yargı bir araya gelip, otobüsler bu kadar, başbakan şu olacak, anayasaya şu şu maddeler eklenecek, orduda şu isimler, poliste bu isimler şeklinde mi karar verecek ? Ülkeyi bu adamlar mı yönetecek ?

2003'de açılmış bir davana 2010 yılında mı sonuçlanır ?

Şu durumda otobüs fiyatları 90 kuruşa indi ama transfer kaldırıldığı için normalden daha fazla masraf olmaya başladı insanlara. Özellikle uzun mesafeye giden insanlar ve transfer kullananlar için otobüs artık lüks. Transfer için de dava açmış birileri, inşallah 2015 yılında falan o davanın sonuçlandığı günleri de görürüz.

Yapılması gereken transferlerde alınan 50 kuruşun kaldırımasıydı aslında. Bu hakkatten saçma sapan bir uygulama ve vatandaşın cebine el uzatmaktan başka bir şey değil. Birileride çıkıp madem öyle işte böyle mi demek istiyor Büyükşehir'e anlamadım.

Ama sonuçta değişen bir şey yok. Müslümana gavur eziyeti yapmak deyimini yaşamaya başladık sabahları işe giderken ve akşamları işten dönerken. Azaltılan metro seferleri de üzerine tuz biber oldu. Araba alın, benzin tüketin, devlete vergi kazandırın diyorlar sanırım yada yürüyün, koşun, sağlıklı ve fit kalın da demek istiyor olabilirler :)

Sonuçta Belediye ile yargının çekişmesi sonucunda öyle bir karar ortaya çıktı ki insanlara resmen eziyet ediliyor. İnsanın aklına ister istemez "İyi de bizim suçumuz ne?" sorusu geliyor.

Çözüm aslında basit gibi, yargıyı özelleştiricez ve belediyeyi insanlara daha saygılı ve söz dinler hale getiricez. Pratik bir çözüm :)

Yoksa dün gece bir otobüs dolusu insan ayakta duracak iğne kadar bile yer olmadığı halde halen kalkış saati gelmedi diye bekleyen otobüsün içinde belediyeyi basalım diye bağırmaya başlamıştı. Gidişat bunun gösteriyor...